Yeraltından Notlar, Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

“Kompleksli insanların komplekslerini ya körelten ya artıran, kompleksli olmadığını düşünen insanları ise kompleksli yapan, muhteşem ve acayip roman.”

Yeraltından Notlar

demişim, ilk okuduğumda. 2011 senesiydi o zamanlar ve ne ben bendim, ne de ben bendim. Geçenlerde Nadir Sarıbacak‘ın harika bir şekilde canlandırdığı karakteri bir kez de sahnede izledikten sonra, yeniden okudum kitabı. Pek değişmemiş. Kitap yani. Ama hissettiklerim farklılaşmış. Onlar bana kalsın.

Bu metnin hakiki gücü, 150 yıl önce bile, günümüzde hâlâ yaşayan insanı, belki de bir çeşit disconnectus erectus‘u bu kadar başarılı şekilde anlatabilmesidir. Kibiri, onun getirdiği sosyal fobiyi; sevilme isteğini ve sevilemedikçe gelen öfkeyi, kişileştirebilmesidir. Dostoyevski’nin büyük romanlarının habercisi olmasıdır.

Bırakın haksız olmayı, altına imza atılabilecek onlarca paragrafa sahip bu roman. Mesela düşünme “derdi” için şunları söyleyerek pekâlâ ‘evet yahu,’ dedirtebiliyor:

Tekrar ediyorum: Bütün samimi insanlar ve işinde gücünde olanlar ahmak, dar kafalı oldukları için faal kimselerdir. Nasıl açıklamalı? Bakın şöyle: Bu çeşit insanlar, akılları kıt olduğu için herhangi bir konuda ana sebepleri araştırmadan hemen el altındaki ikinci derece sebeplere bağlanıverir ve doğru hareket ettiklerinden emin oldukları için de rahatlarlar; en önemlisi de budur zaten. Herhangi bir işe başlamadan önce, ilkin rahatlamak, bütün şüphe ve tereddütlerden kurtulmuş olmak şarttır. İyi ama, ben kendimi nasıl rahatlatayım? Dayanabileceğim esaslar, ana sebepler nerede? Nereden bulacağım bunları? Sırf fikir jimnastiği yapmak için ele aldığım herhangi bir ana sebep bile arkasından daha önceki bir sebebi sürüklüyor ve bu böylece aralıksız devam ediyor. Anlayışın, derin düşünmenin esası da budur.

Evet bir hayli kibir var, kibirin yanında yaşamaya üşengeçlik yüzünden ciddi bir kendini haklı çıkarma çabası da var (zaten kitap tümüyle bu yönde bir çabanın ürünü). Ama buna karşın burada ele alınan fikri yadsımak mümkün değil. En azından benim açımdan. Bu paragraf, eğer biraz zorlarsak solcu idealizminin kaybetme, sağcı pragmatizminin kazanma nedenlerini bile açıklıyor diyebiliriz.

Metnin eksikleri de var tabii. Nedenlerine hiç girmiyor, onlara hiç değinmiyor. Böyle bir iddiası da yok belki ama, karakterin bu denli kendisini bilen biri olması, ‘neden’ sorusunu okura sorduruyor. Neden? Şüphesiz ki çocukluğa kadar inen, yanlış inşa edilmiş bir birey benliği var. Yanlış yaşanmış bir aile hayatı, erken kaybedilmiş şeyler var. Bolca örselenme var. Dostoyevski belli ki işin o kısmı için Freud’u beklemiş!

“…bırakmıyorlar, iyi olamıyorum…” bir haykırış, bir yardım isteği. Ancak çözümsüz, zira yeraltına bu kadar indikten sonra çıkmak bir hayli zor. Her ne kadar zemine ayak bastıktan sonra, insanın kendisini yukarıya itmesi daha kolay olsa da, çoğu zaman oraya inerken harcanan efor buna takat bırakmıyor. Evet, inerken de efor gerekiyor.

Gidilmemeli o kadar derine. Yaşamakla ilgili düşünmek yerine, direkt yaşamak gerekir; büyük ve yüksek şeylere ancak o şekilde ulaşılabilir. ♠