Django Kills Basterd Bill, Unchained.

Django Unchained 1

Bana “Tarantino, Inglourious Basterds’tan daha iyi film yapacak” deseler, hemen inanmaz, biraz sorgulardım. (Ama nihayetinde hak da verirdim sanırım.) Ve şimdi işte, biraz düşününce, bu söze katılır gibi oluyorum. Django Unchained, en az Basterds kadar iyi film. Onunla yarışır.

Ki zaten, Basterds’la karşılaştırılabilecek çok da yönü var. Bir kere kafadan, Waltz abimiz. önceki filmde azılı bir soykırımcıyı canlandırırken, bu filmde inadına hümanist bir rolde kendisi. (Ödül avcılığını saymıyoruz tabii.) Zencilere yapılan şeylere o kadar karşı ki, çok zaman nedenini bile kavrayamıyor. Tam anlamıyla gerçek bir hümanizm sergiliyor. Ki aslında bu kadarı fazla bile. Filmin böyle bir tezata girmesi, hoş olduğu kadar manidar da. Zira şu var:

Bir yönüyle de Basterds’a dair bir özür/gönül alma işine giriyor Tarantino. Şöyle. “2. Dünya Savaşı’nda, evet, belki insanlığı Avrupa’ya ABD eliyle getirdik. İnsan olmayan Nazileri yok ettik. (Aldo Raine’in direkt böyle lafı vardı.) Ama unutma eyyy Amerika. Senden daha çook önce, gerçek hümanistler, Avrupalılardı. Bunu unutma. Medeniyetin beşiği Avrupa idi. Bak, Alman geldi, zencileri kurtardı.”

Bu çok güzel bir altmetin. Zira bilindiği üzere, ABD halkı da kendi ülkelerini halen demokrat falan zannediyor.

Di Caprio’nun konuştuğu “kafatası” sahnesiyle, Waltz’in Basterds’ta yaptığı “fare” konuşmasını da karşılaştırın.

Tüm bu ırkçılık teması üstüne şunu tek bir cümle ile geçmek istiyorum: Sağda solda görüyorum, “Django Unchained ve Tarantino ırkçıdır” diye ibareleri. Bu filmi böyle görmek, afedersiniz ama, en hafif tabiriyle, sinemayı götüyle izleyen biri olmak demektir.

Django Unchained 2

Neyse. Bir de başka bir açıdan, ki bu açıyı daha da çok seviyorum, modern bir Spartaküs anlatısı var ortada. (Zaten dinine yandığımın Spartaküs’ü, o kadar güzel bir olay ki, her şeye uyuyor arkadaş. Tarih öncesinden, tee ‘cylon’lara kadar.) Django’nun kendi deyimiyle, “10 binde 1 çıkan bir zenci” olması, tıpkı Spartaküs gibi düzene başkaldırabilen birini çağrıştırıyor. Daha en başta, zincirlerinden kurtulup üstündeki örtüyü atarak zaten o yola giriyor, sonradan da, nasıl Spartaküs gladyatörlerin şahı olduysa, Django da, “güneyin en hızlı silahşörü” oluyor.

Ayrıca belirtmek isterim ki, Tarantino kadar, kendi halkıyla göz göre göre taşak geçen biri yoktur belki. Daha en başta, Waltz’la konuşan Amerikalı eliyle yapıyor bunu. Waltz en güzel sözcükleri seçerek konuşunca, karşıdaki anlamıyor, “English, please!” diyor. Cehaletin yükseldiği bir dönemde, adeta eskiye ve gerçeğe dokunuyor. Hele de Ku Klux Klan‘la geçtiği ağır dalga. Ne denilebilir ki?

Hee, Samuel L. Jackson‘ın oynadığı karaktere gelince. İşte ben en çok onu sevdim. Şimdi bir düşünün yine Nazi Almanyası’nı. O dönemki Yahudiler içinde, kendi halkını Nazilere satanlar yok muydu? Yahudileri kontrol eden, Naziler adına çalışan Yahudi polisler yok muydu? Biraz daha rahat yaşamak uğruna, yavşak yavşak her şeye evet diyen, her şeye kafa sallayanlar yok muydu?

Hadi siktiredin Nazi Almanyası’nı, günümüzde bile, iktidara yakın olup yavşaklıkta sınır tanımayanlar yok mu?

Liberalizm mi? Hmm.

Django Unchained 5

Ya bakın artık ben müziklere, çekimlere, diyaloglara, yani işte teknik adı altında incelenebilecek herhangi bir şeye; veyahut alınan Oscar’lara falan değinmiyorum bile. (Gerçi Waltz ağabeyimizi bir kez daha, ısrarla tebrik; vedahi Tarantino’ya da, onu bize tanıttığı için gani gani teşekkür etmek şart!) Onlar zaten tavanda. Zira Tarantino da artık bunlara takılmıyor.

Düşünün bak, Kill Bill’de Beatrix Kiddo’nun eğitim sahnesi, dakikalarca, ince ince anlatılmıştı. Orada da bir intikam vardı, ama felsefesi azdı. Aksiyonu bol, gerekçesi dardı. Oysa Django’da tam tersi, Django Freeman’in silah konusunda nasıl ustalaştığı, o kış boyunca neler yaptıkları, 30 saniyelik bir yazıyla geçiyor. Çünkü artık Tarantino’nun anlatmak istediği şeyler başka. Artık mesaj var. Artık çok daha dolu filmler var. 

Her filmiyle giderek kendisini aşıyor Tarantino. Özellikle de son iki filmiyle, artık “şiddet içerikli bağımsız filmler yönetmeni” kisvesinden çoktan sıyrıldı. Artık kendisi, “şiddeti kullanarak harika mesajlar veren büyük yönetmen” sıfatını fazlasıyla hakediyor.

Ve bir de ayrıca; en hümanist adamların, en şiddeti sevenlerden çıkması, nasıl bir ironidir? 

Django Unchained 4

Hep birlikte, sakallı dostumuz King Schultz için! (The Lonely Grave of Paula Schultz için de ayrı bir sevecenlik. Şuna da bakın derim.)