Kılavuz #4: İç Huzuru Sağlamanın Yolu

İç huzuru dediğiniz şey, sahip olması çoğu zaman zor bir şey. Ama imkansız değil. Zaten hiçbir şey imkansız değil ey ahali. Gerçekten değil.

Bunu da başarmak imkanı var o yüzden. Biraz çaba gerektiriyor ancak, çaba gerektirmeyen bir şey söyleyin bana. Üstelik bu çaba tamamen düşünsel, gerçi bazılarını düşününce düşünsel çabanın çok daha yorucu olduğunu hatırlıyorum. Neyse.

Önce, insanı, bir borcam olarak düşünelim şimdi. Evet borcam. Hâlâ bizim evde de var bunlardan gerçekten. Neyse, düşünün. O yatık olanlardan hani. Şimdi, huzur dediğimiz şeyi de, bu yatık borcamın içine konmuş berrak bir su olarak hayal edin. İşte iç huzuru, bu suyun stabil olması halidir. (Bkz. Şekil 1: a.) Dingin, sakin, sessizce duruyorsa su o borcamın içinde, iç huzurunuz yerindedir.

Burada sorun yoktur. Belki uzun yıllar uğraşmışsınızdır hatta bunu sağlamak için, sonunda yerine oturtmuşsunuzdur düzeninizi. Ama işte, sakin sakin giderken, bazen dışarıdan gelen sert bir darbe, yani dışarıda bozulan huzurunuz, sizi sarsar. sarsınca da, kaptaki su bir o yana bir bu yana yatar şaşkın. (Bkz. Şekil 1: b.) Bazen çok iyi hissedersiniz, bazen berbat; bazen dibi görür su seviyesi, bazen akar taşar. Yeniden durulmanız, sakince durup düşünmeniz gerekmektedir. Ama o durulma da her zaman kolay olmaz, zira yapmanız gereken şeyler vardır, size mani olur bunlar. Sonuçta hayat, bir şekilde, akmaktadır. Üstelik kaldı ki bazen durulmak da istemez insan, sarsılmayı arzular, aktif olmayı temenni eder. Ama sarsılırken içerideki suyu dışarı dökmemek şarttır.

İşte bu durumda, yapmanız gereken şey bellidir: Çadır kurmak. Durun hemen yanlış anlamayın be. Çadır direkleri dikmeniz gerek, hem öne, hem arkaya. (Bkz. Şekil 1: c.) Yani bizim durumumuzda; hem geçmişe (past), hem geleceğe (future). Geçmişinizle bir şekilde barışıp geleceğe de ümitle bakmayı başarmanız gerek. İki tarafa da güvenle tutunduktan sonra, dışarıdan gelecek olan sarsıntılar sizi yıkamayacak, içinizdeki suya etki edemeyecektir. Güçlü olmak da, biraz budur zaten.

Yani kısacası, genel kanının aksine, çok büyük oranda dış huzura bağlıdır, iç huzuru denilen şey. Bunu sağlamak da, her zaman olmasa da ekseriyetle insanın kendi elindedir.

Özetlemek gerekirse, ki aslında hiç sevmem bunu yapmayı, huzuru sağlamak, geçmiş ve gelecekle barışmak yoluyla olur. Bunu yapmadan sağlanmış huzur, zaten yalancıdır, ilk sarsıntıda yıkılmanızı sağlar. O yüzden, barışın. Ama önce kendinizle. ♣

Kılavuz #3: Kaliteli Bir Yaşam Sürme Kılavuzu

Uzun denilebilecek bir aradan sonra, bir kılavuzla daha karşınızdayım sevgili okur. Zira eylülün başından beri bir şey yazmamışım, ama bu kez buna değdi gibi geliyor, fena bir yazı olmadı. Başlıktan da anlaşılabileceği gibi, size süper şeyler anlatacağım. Kaliteli bir yaşam sürmek, herkesin hayali değil mi? İşte burada yazılanlar, bu yaşamın kapısını aralayabilir cinsten. Uygularsanız, hayattaki mutluluğunuz garanti olacak. O kadar da kesin konuşuyorum. Başkasına da yapmam, kıymetini bilin yani.

Dalga geçiyorum sanıyorsunuz değil mi? Hiç de bile.. Beni çok yanlış tanımışsınız, böyle konularda şakam yoktur. Neyse, fazla uzatmadan önceki yazılara aşinaen maddelere geçelim:

1. Okul Mevzuu: Şimdi, öyle ya da böyle bir okul bitirmeniz gerekli, her şeyden evvel. Bir üniversiteden söz ediyorum elbette. Bölümünüz çok da mühim değil, zira yapılan bir araştırmaya göre okul bitirenlerin yüzde 60’ı kendi mesleğini yapmıyormuş. Evet tamam, yok öyle bir araştırma, sallıyorum ben. Olsun. Okul bitirmek diploma almak için gerekli, diploma da herhangi bir iş başvurusunda kullanılan ulvi bir kağıt parçası olduğundan, okulu bitirin arkadaşlar. He tabi en önemlisi, okulu asla ve asla uzatmayın, zamanında bitirin. Bu hayati.

2. Askerlik Mevzuu (Kadın okurlar doğrudan 3. adıma geçebilir): Ama erkek okurlar bunu da okusa hiç fena olmaz derim ben, zira bilen bilir, askerlik bir türk erkeğinin önündeki Çin Seddi gibidir. aşmadan ardında ne var ne yok bilinmez. Tavsiyem, okulu hemencecik, zamanında bitiren genç erkeğimizin bir an önce bu zıpırlığı da aradan çıkarması yönündedir. Ne kadar geç giderseniz o kadar bok olur.

3. İş Mevzuu: Efendim, yazımızın can alıcı noktalarından biri, iş mevzuudur. Bu mevzuu, sizin en kıymetli hazinenizdir. İstikbalde dahi sizi bu mevzuudan sorguya çekecek dahili ve harici bedhahlarınız olacaktır. Bir gün, kendini müdafaa mecburiyetine düşersen, işte o zaman elinde bu var arkadaşım. İşini öne süreceksin her ot bok durumda. İş, bu hayatta senin en önemli dayanağın olacak.

Mesela ayrı bir evde yaşaman gerektiği zaman işin devreye girecek, sana o garantiyi sağlıyorsa yapabileceksin ancak onu. Birisiyle evlenmeyi amaçlıyorsan yine bu mevzuuya bakılacak, paran kadar konuşacaksın. O yüzden işini iyi seçeceksin.

Tabi aslında bu durumda ve bu hayatta, sen işi değil, iş seni seçer. Bu böyledir. Sen işini seçmeye kalkacaksan eğer, öyle de özgür bir kişiysen yani, şimdi bırak bu yazıyı, okuma. Sana göre değil bu. Diğer sistem insanlarına sesleniyorum ben: KPSŞ! Kamu Personeli Seçme Şeysi. Bu şey, senin muhtaç olduğun kudrettir arkadaşım, damarlarındaki sikindirik kandır.

KPSŞ’ye gireceksin, iyi bir puan alacaksın, memur olacaksın. Bu. Memur olamadın mı, hayata küsme hemen, bankacı ol. Onu da mı olamadın, öğretmen ol, onu da mı olamadın, belediyeye kapak at. Yani bir yere bağlı ol, boyunbağı tak her gün, sakal tıraşı gerektiren bir iş bul. Bul ki sistem seni dışlamasın. Dışlamasın ki mutlu ol, başarılı ol. Yani en azından kendini başarılı zannet.

4. Mal Mevzuu: Hemen yanlış anlamayın, mal dediysem sizi kastetmedim. Taşınır ve taşınmaz olanlardan dem vurdum. Şimdi, yukarıda bahsettiğim gibi bir işi kıvırabilirsen, zaten kendiliğinden gelişecek bu olgu. Önce bir araba alacaksın illa ki banka kredisiyle, ardından da eve gireceksin. Arabayla değil, öyle danaya girer gibi. Tabi ki onun için de mortgage kullanacaksın, TDK’nın uydurmasıyla tutsat, ya da eskilerin deyimiyle konut kredisi. Kredi kredi olacak yani hayatın, kredi kartları fışkıracak ceplerinden, olmayan paranı saçarken sağa sola, tüketmenin verdiği hazla derin ve şiddetli orgazmlar yaşayacaksın. Hiç korkma, tamamen normal şeyler bunlar, olması gereken.

5. Evlilik Mevzuu: Eğer her şeyi doğru sırayla, hatasız yaptıysanız, bu aşamadayken, 26, bilemedin 27 yaşında falan olmanız gerekli. Öyle. Daha gençseniz oha zaten, kesin hile yapmışsınızdır bir yerde, baba parası falan kullanmışsınızdır, ne bileyim, defolun gidin pis hilekârlar; yok ama daha yaşlı iseniz, bir noktada işi batırmışsınız demektir, bu kesin. Dönün başa yeniden yapın tek tek. Neyse, bahsettiğim yaşlardaysanız artık everilme zamanınız gelmiş sizin, olmuş olmuş, eh, hemen annenize, arkadaşlarınıza, işte canım kim varsa çevrenize haber salın, size eli yüzü düzgün, sizin gibi iş güç sahibi, munis bir kız/erkek bulsunlar. 30 olmadan evlenmeniz lazım ey ahali, sistem bu, yapabileceğim bir şey yok. Sistem evli insan sever.

6. Çocuk Mevzuu: Açık konuşayım bak, yabancı değilsiniz ne de olsa. Çocuk için 30 yaş sonrası da uygun, evlenir evlenmez girişmeyin o işe. Zira daha evinize en kaliteli mobilyaları, en son teknoloji televizyonları, makineleri alacaksınız, balayına belki yurtdışına gideceksiniz, Facebook’a fotoğraflarını yükleyip ezik arkadaşlarınıza falan hava atacaksınız.. Hep bunlar para. O yüzden 30’u bekleyin çocuk için. Zaten çocuk doğduktan sonra işiniz hem daha zor hem daha kolay artık. Zor, çünkü çocuk var lan! Daha ne. Kolay, çünkü yeni bir adım atmanıza gerek yok, hayatınızın sonuna kadar aynı düzeni sürdüreceksiniz; iş ve tüketim arasında geçen bir yaşam olacak bu.

7. Kafa Yorma Mevzuu: En önemli maddeyi assolist edasıyla en sona bıraktım. Tüm bu yazının en ciddi kısmı da bu üstelik. Gerçi diğer kısımlar da ciddi ha, ona göre. Kafa yormak, sizin can düşmanınız olacak, bunu asla ve asla unutmayın. Düşünmeyeceksiniz. Kafa yormayacaksınız. Hayatınızı ya da kendinizi irdelemeyecek, size sunulanı kabul edeceksiniz. Hem zaten hayat size belli birkaç seçenek sunacak, zira kendisini, sizin yönettiğinizi sanmanızı sağlaması gerek. Mesela X okuluna değil de, Y okuluna gitmeyi seçeceksiniz siz. X ile değil de, Z ile evlenecek, A marka arabayı değil B markayı alacaksınız. Şimdi haksızlık etmeyelim, bunları hep siz seçeceksiniz bak. Onun dışında ise, kafa yormadığınız, bu düzenin, bu şablonun dışına taşmadığınız sürece, ama en önemlisi tükettiğiniz sürece hayat da size canı gibi bakacak, sizi hep, ama hep mutlu edecek.

* * *

İşte efendim.. Hayatta mutlu olabilmeniz için gereken her şey, aha da bu yazıda mevcut. Hepsini yapmak kolay, gerçekten kolay. Üstelik de bunlar, varsayılan özellik olarak sıfır para başlangıcı ile kuruldu, yani bir mirasa falan konmanıza gerek yok. Sistem kendine uyanları sever, onları mutlu eder. Sistem din gibidir. Allah gibidir. Kendisine ibadet edilmesini ister. Bunu yaparsanız da, sizi ihya eder.

Dolayısıyla, sakın ha artık “mutluluğun sırrı” ya da “kaliteli yaşam” gibi şeylerle dolanmayın ortalıkta, zira mutluluğun formülü çok açık. (Ve hemen silin aklınıza gelen o şarkı sözünü, duyuyorum bak) Önemli olan, onu uygulayabilmek de değil, o formülü uyguladıktan sonra, mutluluğu hazmedip hazmedemeyeceğiniz.

Ben mi? Ben dünyanın en mutsuz insanıyım, ve bu beni gerçekten çok mutlu ediyor. ♣

Kılavuz #2: Adım Adım Geçmişten Kurtulmak

Merhabalar efendim.

Bir önceki yazıda değindiğim “geçmişten kurtulma” mefhumunu ve bunun olası sebeplerini hatırlıyorsunuz elbette. O yazının sonunda bu olguyu nasıl hayata geçirebileceğinizi anlatacağımı da belirtmiştim. İşte şimdi o noktadayız. Yani efendim, kılavuzlar başlığımızın ikinci üyesindeyiz; “Adım Adım Geçmişten Kurtulmak”tayız şu anda.

Ha bir de, bunu bu saatte (03:49) yazıyor olmam tamamen uykusuzluğuma bağlıdır, ki bu kez kendi rekorumu kırıyor gibiyim, an itibariyle 39 saat oldu. Neyse ki ayık kalmak için muhtaç olduğum kudret, damarlarımdaki asil Nescafe Gold’da mevcut. Neyse, konudan sapmayalım, hemen anlatmaya başlayalım:

1. Adım: Öncelikle, geçmişinizden gerçekten, ama gerçekten kurtulup yeni ve temiz bir sayfa açmak istediğinize emin misiniz, onu iyice bir tartın. Bu nokta önemli. Çünkü yapacağınız bazı, hatta belki birçok şeyin telafisi ve geri dönüşü olmayacak. Bir nevi, ‘manevi vazektomi’ ameliyatıdır yani, yapacağımız.

2. Adım: Mevzubahis kararınızı verdikten sonra, bir an önce çalışmalara başlamak şart. Zira bir önceki kılavuzda da sözünü ettiğimiz gibi, sizi bu yolunuzdan alıkoymak isteyen dahili ve harici bedhahlarınız olacaktır. (Aaaa, gece gece içime Atatürk kaçtı yeminle.) Kararınızı verdikten sonra geçmişe dair elde kalan güzellikler size daha bir cezbedici görünecek, kesin. Kanmayın, aldanmayın. Ya da işte dediğim gibi; aldanacaksanız, “bu iş bana zor gelecek” diyecekseniz, bir sonraki adıma hiç geçmeyin. Vallahi bak.

3. Adım: Basit ama etkili, yüzeysel gibi görünen ama köklü: Çevrimiçi tüm hesaplarınızı kapatın, ya da yenilerini alın. Bu cidden önemli bir aşamadır, üstelik de oturduğunuz yerden yapabileceğiniz en büyük değişimdir. Malumunuz, günümüzde onlarca böyle hizmet var, Facebook’tan Twitter’a, DeviantART’tan FriendFeed’e, Blogspot’a, WordPress’e.. Buralarda da birçok gerçek/sanal arkadaşınız var, kaçınılmaz olarak. Eh, geçmişten kurtulmak istemek de aslında, “geçmişteki insanlardan kurtulmak istemek” olduğuna göre; buradan başlayın.

Bu noktada, yeni bir mini seçim daha yapmanız olasıdır, zira eminim ki birkaç tane de olsa, yeni yaşamınıza taşımak isteyeceğiniz kişiler olacaktır. Tabi en temizi komple silip atmak ama, bu çok zor, aşırı doz. Abartmamak kaydıyla seçin, üçe beşe bakmayın.

4. Adım: Cep telefonu iptali. Ya da en azından numara iptali. Bunu fazla açıklamaya gerek yok zaten, ismiyle müsemma bir durum. Yeni bir yaşam için, eski yaşamınızın size ulaşamaması elzem bir durum.

5. Adım: Eğer imkânınız varsa, mekânınızı değiştirin. Tez elden değiştirin. Tebdil-i mekândaki ferahlık değilse de bu noktadaki kaygımız; yeni mekânımızdaki meskenlerin, eski ve kesin yapışkanlıktaki geçmişinizin tam aksi olduğu gerçeğini kanıksamalıyız. Yepyeni bir yere gidin, kurtulun.

6. Adım: Buraya kadar olan kısımlar hep, geçmişi yok etme çabası güden adımlardı. Şimdi bir de şu var efendim, geçmişi yok etmek, ondan tam anlamıyla kurtulmak, ancak ve ancak yeni bir gelecek kurmakla olur. Başka yolu yok. Aksi halde kurtulduğunuzu sandığınız yerde saplanıp kalırsınız. Temelde bu düşünceyi sakın unutmayın. Haddizatında bu temel, sizin, en değerli hazinenizdir. (Atam, hadi yat uyu, n’olur.) Dolayısıyla, yeni bir gelecek inşa etmeye başlayarak, gelecekteki geçmişinizi de yapılandırmaya başlayın.

7. Adım: Aslında bir önceki adım, son adım denilebilecek kadar kesin ve nihai sonuç veren bir aşama. Lâkin yine de şunu eklemeli: Nasıl ki biraz önce geçmişten kurtulmanın, aslında insanlardan kurtulma olduğuna değindik, şunu aklınızdan çıkarmayın, varsa yeni mekânınızı yeni insanlarla süsleyin. Süsleyin ki yeni yaşanmışlıklar olsun. Bir daha da geçmişinizden kurtulmak isteyecek kadar geçmişinizle küsmeyin.

– – –

Tabi tüm bu dediklerim, kişisel yargılarım sonucu oluştu. Uzun süreçler boyunca tecrübe ettiğim olguları oldu bittiye getirmeden anlatmaya çabaladım. Demek istediğim, ben yasal uyarımı da yapayım, sonra bana gelip çemkirmeyin.

Dikkat: Burada anlatılanlar, tamamen uzman kişilerce yapılmış olup, evde tatbik edilmesi uygun görülmez. (Türkçe uyarı cümlelerine özgü, özne-yüklem uyumsuzluğundan kaynaklanan anlatım bozukluğu. ÖSS sorusu bak bu.) En önemlisi de bu yollar, kesinlikle son çare olarak kullanılmalıdır.

Haydi kolay gelsin. ♣

Kılavuz #1: Adım Adım Depresyondan Çıkmak

Yeni bir ahkâm türüyle karşınızdayım, önce onu bir belirteyim dedim. Adım adım bazı şeyleri başarma kılavuzu. Penguen Dergisi‘nde Serkan Altuniğne‘nin böyle bir bölümü vardı, biraz onun gibi aslında, ama bunlar ciddi. Yani tabii ben söylüyorum sonuçta, ne kadar ciddi olabilir ki.. Neyse, okudukça karar verirsiniz.

İlk olarak ele alacağımız konu, modern çağımızın hastalığı, hepimizin zaman zaman yakalandığı, birçoğumuzun ise yakalandığını bile anlamadığı şey; depresyon. Türkçesi bunalım gibi sanki. Konumuzla ilintisizdi bu son söylediğim, Türkçe dersinde değiliz.

Fazla uzatmadan başlıyorum:

1. Adım: Birinci adım, aslında depresyona hiç girmemektir. Tabii ilk kez depresyona girenler için zordur ama, bunu daha önce tecrübe etmiş kişilerin, depresyon uzaktan uzaktan yaklaşırken depremden önce huzursuz olan kediler köpekler gibi olduğu, bilimsel olarak olmasa da kanıtlanmıştır benim nezdimde. Tecrübe diyelim. Sonuçta bir kere belirtilerini hissettiyseniz, hemen ikinci adımdakilere geçerek kurtulabilirsiniz.

2. Adım: Belirtileri göremediniz veyahut görüp de engelleyemediniz ve girdiniz diyelim depresyona sağ salim. Girmişseniz girmişsinizdir, yapacak bir şey yok. Bu öyle “bir arkadaşa bakıp çıkmalık yer” de değildir hem. Kalınır bir süre. Zaten asıl olay da burada patlak verir. Sigara gibidir; bilinçli başlayıp “istediğimde bırakırım yeaa!” denir ya, işte depresyonun başlangıcındaki her şeyi koyverme güzelliği insanı çeker. Ama kanmayınız, o bir bataklıktır aslında ve girdiğiniz an yapışır, çıkmaya çalıştığınız ilk anda da daha içine çeker. Yani kısaca ikinci adım şudur: Gerçeği görün ve ona kanmayın. O güzellikler cadının sihirli elmasından öte değil.

3. Adım: Çıkmaya karar verdiğiniz aşama burasıdır efendim, bir önceki adımda zaten o karara başlamıştık. Şimdi biraz gerçek aksiyon yaratmanın da zamanı. Öncelikle, evden dışarı çıkmaya başlayacaksınız. Biliyorum, nicedir evde, hatta odada tıkılı duruyorsunuz. Biliyorum. Ama böyle çözülmüyor. Evden ne için çıktığınızın pek önemi yok, ama mesela bir arkadaşla buluşmak iyi olabilir. Tabii bu depresif süreç içinde birçok arkadaşınızı yok saydığınızı da biliyorum. Kaçmaz. O yüzden şimdilik sadece çıkmak bile iyidir. İyidir, çünkü birçok şeyi tetikler, mesela aynaya bakmanız gerekecektir, saçlarınızı yıkayıp düzeltmeniz, kısacası kendinize çekidüzen vermeniz şart olacaktır. Ve hey, bu işler dış görünüşle başlar dostum! Onniçün, silkinin ve kendinize gelin. (Bir paragrafta iki Amerikan filmi lafı fazla geldi.) Ama cidden, öyle bir silkinmek olsun ki sanki üstünüzden tozlar dökülmüş gibi olsun. (Hani Matrix’te Neo metro istasyonunda silkiniyor ya, öyle.)

4. Adım: Evden çıkmak yetmeyecek, çünkü çok kısa bir zaman içinde yine dönmek isteyeceksiniz. Evinizin rahatlığı, sıcaklığı en önemlisi de dertsiz tasasızlığı (ne olursa olsun bu böyledir) sizi acayip cezbedecek. O yüzden dışarıdaki vaktinizi uzatmanız şart. Bunu da en iyi birilerine ulaşarak yapacaksınız. Başka yolu yok. Sizi en çok seven, mümkünse en neşeli ve en kadirşinas arkadaşınızı arayın, konuşun ve de buluşun. Bak nasıl iyi gelecek, vallahi.

5. Adım: Eve dönmek de bâki olduğundan, size bir uğraş lazım. (Tabii bu noktada işsiz ve de güçsüz olduğunuzu varsayıyorum, zira iş, en güzel uğraştır. İşiniz varsa ona odaklanın. Hatta zaten işiniz varsa bu sularda gezmeniz zor genellikle.) Bu uğraş kesinlikle kitap-müzik-film gibi tüketilebilir bir şey olmamalı. Onlar işe yaramaz. İlla ki üretmelisiniz. “Benim elimden bir şey gelmez” demeyin. Herkesin bir yeteneği vardır. Kiminiz belki bir şey çalacaktır, kiminiz yazı yazacaktır, kiminiz de söztemsil yemek yapacaktır. (Hatta o pek keyiflidir.) Üretmek, insanı mutlu eden en büyük etmenlerden birisidir.

6. Adım: Bir öncekinin son cümlesinde ne dedik? Hayatın anlamını arayıp de bulamayanların başucu kelimesi: Mutluluk. Yapacağınız şey basit, bu kelimeyi unutacaksınız. Çünkü mutluluk denilen sanal olgu, hiçbir zaman tam anlamıyla sahip olunabilecek bir şey değildir. Bu haldeyken de, birazcık mutsuzluk sizi yeniden aşağı çeker. O yüzden bu uyduruk kelimeyi bir kenara bırakıp, sadece yaptıklarınıza odaklanacaksınız. Evet, bu başlıbaşına bir adım olacak kadar önemli.

7. Adım: “Eski siz”, iyi birisi değil, o yüzden onu anımsatacak şeylerden kaçınmalısınız. O yüzden yenilikler bulun. Yeni insanlarla tanışmak en güzel yoldur, garantilidir hem de. Biliyorum, bazen -belki çok zaman- zordur ama başlayınca çorap söküğü gibi gelir gerisi. Çekinmeyin, atılın. Ha bir de imkanınız varsa en güzeli yer değiştirmektir, yeni bir eve, şehre taşınmak müthiştir. Sakın ha “peki kendinden kaçabilecek misin?” sözünü dinlemeyin, o sözü ilk söyleyene de okkalı bir küfür savurabilirsiniz. Onu söyleyenler insanların aslında kendilerinden değil, çevrelerinden kaçmaya çalıştıklarını anlayamazlar. Ve her zaman, hem de her zaman, tebdil-i mekânda ferahlık vardır. Vardır.

8. Adım: Belki de son adım. Artık yeterince de tava geldiğinize göre, çok önemli olan bu şeyi söyleyebilirim; kendinizi sevin. (Kedinizi değil, o da olur da, o işe yaramaz. Kendinizi.) Biliyorum, tam bir halkla ilişkilerci mottosu ama, en azından bu kez doğru. Çünkü tüm bu depresyonluklar, mutsuzluklar, efendime söyleyeyim, bıkkınlıklar sıkkınlıklar falan, kendinizi sevmediğiniz için oluyor. Bunu biraz düşünün önce, ardından da bilin ki, sizin değeriniz başkalarının size verdiği ile ölçülmüyor, sizin kendinize verdiğiniz değer başkaları için ölçü oluyor. Ve bu son yazdığımla iyice kendimden soğudum. Ama yine de doğru. Blogger’ını kapatan bilge.

Efendim, ben elbette biliminsanı değilim ama, ömrünün büyük kısmını -ki bu çeyrek asırdan fazla eder- bu depresyonik işlerle geçirmiş birisi olarak, bu gözlemlerimin çok da yanlış olduğunu söyleyemem. Bence bir deneyin, gelin, tekrar konuşalım. Reçete gibi olsun yani.

Son olarak; bana gelince, benim durumum farklı. Ben hepsini görüyor ve artırıyorum. Yani benim henüz çıkasım yok. Hoş, bir de bugünlerde öğrendim ki, “27 yaş depresyonu” diye bir şey peydah olmuş, yeni. Benimkisi o her hal. Sonra değinirim. Bilemedim.

Haydi kolay gelsin. ♣