Hüzünsellik

Hüzün manasız bir şey. Ne zaman gelip gideceği belli olmuyor. Bazen en gerekli yerde yakalayamıyorsun. Bazen de en olmadık zamanda çöküyor üstüne, gitmek bilmiyor. Otobüs gibi yani, hiçbir zaman doğru anı tutturamıyor.

Hakkettiği yerde bulunanı değil de, zamansız geleni pek bir fena, hüznün. Her şeyden evvel, nedenini bilemiyorsun. Ya da biliyorsun da, sanki algılayamıyorsun. Garip işte. Hadi nedenini buldun diyelim, (gerçi bu aşamada yersiz olmaktan çıkıyor ama) bu kez de çözümü gelmiyor bir türlü. Uyku gibi bastırdıkça bastırıyor üstüne.

Uykunun bile çözümü var oysa, uyuyorsun, geçiyor.

Hüznü atmanın yolu herkesçe aranmış uzun yıllar. Kimileri demiş ki neşeli müzikler dinleyin (fena da bir yol değil aslında ha), kimileri ise kafayı çekin diye önermiş, hani “iyice hüzünlenin bari de, bir işe yarasın” hesabı.

Kimse bana sormadı bunu ama, bana böyle bastığında ben ikinci seçeneği tercih ediyorum çoğu zaman.

Hüzün, beklenip de gelmeyen bir yaz yağmur gibi değil mi be? Öyle, öyle.. O yüzden hüzün oltaya vurunca, hemencecik çekmek lazım misinayı.

Evet, hüzün manasız bir şey, manasız ama -bizim gibi mazoşistler için keyifli. Zaten artık yavaştan zamanı da geliyor manalı hüzünlenmelerin, hazin bir hazan yaklaşırken, mahzun bir hüzün de uzaktan görünmüyor değil yine.. ♣

Not: Hüzün denince ilk aklıma gelenlerden, ortamda hüzün yoksa bile hemen var edenlerden; aşağıda, dikkat.

Goran Bregovic – Tango (Dom za vesanje)

Hüzünsellik” üzerine 10 yorum

  1. “Canımızla besliyoruz şu hüznün kuşlarını, bir bir denemişiz bütün kelimeleri.” Ama ne çaresi var ne de çare arayanı. İyidir hüzün, kararında..

  2. Dinleyim mi, ardıma bakmadan kaçayım mı bu parçadan bilemedim. Malum bende de pek bir meyil vardır hüzüne, heman yapıştırıveririm üstüme maazallah:)

Shiprim için bir cevap yazın Cevabı iptal et